Ya da kartondan kahraman!
Buraya geleceğim...
Şöyle ki..
Necip Fazıl Kısakürek`i epeyceniz tanır!
Kimilerine göre üstat!
Kimilerine göre sultan-ı şuera...
Kimilerine göre ise...
Soldan sağa savrulmuş, Nazım Hikmet kıskancı adamın biri!
Her kim olursa olsun...
Bence `sahte kahramanları` güzel tasvir etmiş!
Gerçek kahramanları da...
Sahte Kahramanlar eserinde, sahte kahramanlara, çokça örnek veriyor.
***
Kısakürek, bir gün hapse girmiş...
Malum..
Zaman zaman hapis yatmış!
Yazdığı, çizdiği...
Muhalifliği...
Kısacası...
Devrin, muktedirleriyle başı hoş olmamış!
Neyse...
Hikayemize dönelim.
Kısakürek hapse düşer!
Bir dostu...
O hapisten çıkıncaya kadar, ortadan kaybolmuş!
Bir gün arayıp, sormamış.
Hapislik bitmiş, Kısakürek hayatına kaldığı yerden devam...
Söz de dost çıkagelmiş...
Hoşbeş...
Çay, kahve...
Demiş ki....
Sen içerdeyken, eşini ziyarete gidip, ona şu kadar para verecektim.
Hani sen içerdesin, bir şeye ihtiyacı olur. Çoluk çocuk mağdur olmasın!
Lakin, korktum, gidemedim...
Devlet beni takip ediyordur diye çekindim!
Demiş...
Kısakürek de...
Hadi lan!
Bari yamadığın edemediğin, iyiliğin minnetini bekleme!
Kalk, defol!
Sahte kahramanlık böyle bir şey...
Hem yapamaz, edemezler...
Hem de...
Minnet beklerler!
Diyor, Necip Fazıl Kısakürek!
Sonuç, kartondan kahramanlar su almaya başladı!
Hem yapamadıkları, edemediklerini anlatırlar...
Hem de minnet beklerler!
Niçin anlattığımı arif olanlar anladı!
Olmayanlar...
Sahte Kahramanları okusun!